Güney Kore ‘dalgasına’ kapılın

Güney Kore coğrafi olarak bize çok uzak ama kültürel olarak çok yakın bir ülke. Türkiye’ye Türkiye diyebilen nadir halklardan biri olarak Kore Savaşı sırasında verdiğimiz desteği unutmamışlar. Genç-yaşlı herkes Türkiye dendiğinde hemen bir ‘kardeşim’ sıfatı ekliyor cümlesinin başına. Uçakla gidiş 10, dönüş 12 saat kadar sürüyor, dolayısıyla en az 7 günlük bir plan yapmanızı öneririm, o kadar uçtuğunuza değsin. Bir haftayı dolu dolu geçireceğinize emin olabilirsiniz. Çok düzenli, temiz bir ülke; en büyük kenti de küçük köyleri de aynı şekilde güvenli.  

Kore Turizm Ofisi’nin davetlisi olarak bir grup gazeteciyle birlikte gittiğim Güney Kore gezimiz Seul’den başladı.

Bir başkente yakışır şekilde gökdelenleri ve 10 milyonu aşkın nüfusuyla görkemli bir şekilde karşılıyor bizi. Trafik, evet bir miktar var ama İstanbul ile asla kıyaslanamaz. Çünkü çok gelişmiş bir metro ağları var. Taksi deseniz bol bol… Üstelik ‘tatlış’ (cute) akımını ilk taksilerde fark edeceksiniz sonra da ülkeyi gezdiğiniz her adımda bu tatlış duygu peşinizi bırakmayacak. Nedir bu ‘tatlışlık-cuteness’ akımı derseniz geçen günlerde Meltem Fıratlı Hürriyet Pazar’da yazdı. Dünyada hızla yükselen bu akımı, Güney Kore turizm getirisine dönüştürmüş bile. Ülkenin her köşesini, geleneksel mimariyle inşa edilmiş tarihi köyleri bile tatlı bir karakterle süslemişler. Yumuşak oyuncak karakterler, yiyecekler her yerde. Her otelin kendi tatlış karakteri var. Bu arada o sevimli taksiler Kakao isimli uygulamayla çağırılıyor. Güney Koreliler WhatsApp pek kullanmıyor, varsa yoksa Kakao Talk. Ülkeye gitmeden mutlaka indirin çünkü harita uygulamasından taksiye her yer Kakao. Metro kullanacak olanlar da günlük 20 kullanımlık turist kartı alabiliyor. Tek kullanımlık kartlar 1.350 Won. Ülkenin para birimi Won bol sıfırlı… 1 lira yaklaşık 40-45 Won. Pahalı bir ülke değil ama elektronik alma amacıyla giderseniz fiyatlar avantajlı değil. Çok estetik bir moda anlayışları var o nedenle kıyafet almak isteyebilirseniz; oyuncaklar, pelüş karakterler, hatıra eşyası gibi ihtiyaçlar için başkent ideal. Hyundai Outlet AVM alışveriş için iyi bir adres.

NEDEN CİLTLERİ PORSELEN GİBİ?

Myeondong Caddesi çok kalabalık ama dükkânlar, seyyar tezgâhlar, yiyecek satıcıları, tam bir cümbüş… O kadar renkli ki tüm gün burada kalmak isteyebilirsiniz. Dongdeamun’da AVM’ler var. Geceleri de tezgâhlar açılıyor ve gece pazarı kuruluyor. Biraz bizim Tahtakale misal ama çok renkli. Bu bölgedeki The Shilla AVM, aslında Duty Free. Vergisiz ginseng (besin desteği olarak satılıyor ve fiyatları birkaç yüz dolardan başlıyor), ünlü markaların gözlükleri, giyim ürünleri, saatler ne ararsanız var. Yalnız bir farkla, alıp çıkamıyorsunuz; satın aldıklarınızı uçak saatinizde havalimanına getiriyorlar. Bunu yapmak zorunda değilsiniz çünkü şehirdeki çoğu dükkân kasada tax free yapıyor. Unutmadan Dongdeamun’da ünlü mimar Zaha Hadid imzalı DDP (Dongdaemun Design Plaza) binasını göreceksiniz. Burası içinde sergi ve dinlenme salonları, bir tasarım müzesi ve kafe olan kamusal bir alan. Dev bir tasarım parkı. Mimari ve sanat sevenler buraya bir gün ayırabilir. Ama DDP’nin hemen etrafı kozmetik ve cilt bakım maskesi satan yüzlerce (hatta binlerce desem abartmış olmam) dükkânla dolu. Bu ülkenin en önemli ticari ürünlerinden biri olmuş güzellik sektörü. Hepsi porselen gibi ciltli ve asla yaşlanmayan insanlar ülkesi burası. Bana kalırsa bakım ürünlerinden ziyade beslenme alışkanlıkları nedeniyle böyleler ama olsun. Tüm kadınlar gibi biz de çok uzun bir süreyi bu dükkânlarda geçirdik. Zaman nasıl akıp gidiyor inanın anlamıyorsunuz. Makyaj malzemelerinden maskelere yok yok! Beslenme alışkanlıkları derken Kore mutfağı fermente bir mutfak. Biliyorsunuz bilminsanları bu konuya hep dikkat çekiyor. Turşu ve turşulanmış besinleri yemenin faydalarını gözümüzle gördük. Bir de şeker yemiyorlar. Tatlı kültürü neredeyse hiç yok. Olan tatlılarıysa çok çok az şekerli. Hiçbir restoranda yemeğin üstüne bir de tatlı söyleyemedik, yok çünkü. Pirinç dışında karbonhidrat da yok gibi bir şey…

Yani deniz ürünlerini bile salamura yiyip kimchi dedikleri lahana turşusunu sofradan eksik etmiyor, şekeri hayatınızdan çıkarıyorsanız Koreliler gibi porselen ciltli olabiliyorsunuz. Güneşten korunma konusunda da dikkatliler.

MICHELIN’Lİ TAVUK ÇORBASI

Bu arada yemek konusuna apayrı bir yazı konusu diye bakıyorum. Çok görkemli bir mutfak ve bu upuzun yazıyı daha da uzatacağı için sadece birkaç öneri verebilirim. Seul’de Korea Ginseng Chicken Soup’ta mutlaka bir çorba için. Bukchon Hanok’un yakınındaki bu çorbacı Michelin Guide’ına girmiş özel bir mekân. Tek porsiyonluk minik tavukların içi pirinç dolu. Kaynar halde güveçte geliyor; yanında ginseng kızartması da söyleyebilirsiniz. Başka yemek yok. Nefis bir deneyim. Nefis demişken Kore barbeküsü de bu ülkeden ayrılmadan önce denemeniz gereken bir yemek. Etleri ve içecekleri söylüyorsunuz, Kore’nin tamamında standart olan mini tabaklardaki mezeler geliyor. Masada ateş yanıyor ve etleri getirip önünüzde pişiriyorlar. Bizim ocakbaşına benziyor diye düşünebilirsiniz ama lezzet olarak çok çok farklı.

NO TOY, NO LIFE!

Burası bir gökdelenler kenti evet, dünyanın en yükseklerinden biri Lotte World Tower Seoul Sky tam 427 metre. Tepesine çıkıp cam terasta fotoğraf çekebilir, başkenti çepeçevre izleyebilirsiniz. Başkent bunca binaya rağmen yine de yeşil. Yollar ağaçlandırılmış, bol bol park ve çiçeklendirilmiş alan var.

Cheonggyecheon Stream, başkentin en ‘hip’ yürüyüş bölgesi. Caddenin ortasından Han Nehri’nin bir kolu akıyor. Burası Japon işgali sırasında kirletilmiş, Kore Savaşı’ndan sonra da göç nedeniyle gecekondu mahallesi gibi kullanılmış. Temizleyemedikleri için üzerini kapatmışlar. 2005’teyse radikal bir yeniden yapılanma sürecinin parçası olarak nehir açılıp etrafıyla beraber müthiş bir dönüşüme sokulmuş. Şimdi buradaki şık dükkânlar, kafeler ve köprüler tam bir turizm cazibesi. Hatta ünlü Kore dizilerindeki kimi sahnelerin çekildiği için meşhur olan köprüde fotoğraf çektirme sıraları oluşuyor. Asıl akıl almaz olansa HIKR Groung (K-Pop Deneyim Merkezi) dedikleri merkez. O da caddede. Dev bir bina, içinde K-Pop gruplarının kliplerinin çekildiği stüdyoların benzerleri kurulmuş, turistler gelip kendi kliplerini çekiyor, ünlü grupların kıyafetleri sergileniyor, e-spor oyuncusu çocukların evlerindeki odaların birebir kopyaları yapılmış onlar geziliyor. No Toy, No Life; sloganları bu. Hayatı bir oyuna çevirmiş ve bununla milyonlarca turisti ülkeye çekmeyi başarmışlar. Güney Kore’nin turizm başarısında alınacak çok ders var.

?

Changdeokgung Sarayı ve Gizli Bahçe

Changdeokgung Sarayı, Seul’ün en önemli tarihi merkezi; hanedan için 15’inci yüzyılda yapılmış ve çok iyi korunmuş. UNESCO Dünya Kültür Mirası olan sarayın 100 dönümlük bahçesi göletler, ağaçlar ve çeşitli villalarla harika bir peyzaja sahip. Burayı gezerken milli kıyafetini giymiş genç-yaşlı Koreliler göreceksiniz. Hatta bence siz de hanbok denen bu kıyafetleri kiralayan dükkânlardan birine uğrayın ve öyle gezin.

Tarihi Bukchon Hanok Köyü

Kuruluşu Joseon hanedanlığına kadar uzanan, Hanok adı verilen yüzlerce geleneksel evden oluşan tarihi bir köy. Evlerin yapısı, süslemeler göz alıcı. Türklerle benzerliklerini eski yaşam alışkanlıklarında daha çok görüyorsunuz. Evlerin kadın ve erkek bölümleri var, ayakkabıyla girilmiyor, avlulu yapıda ve bütün ailenin yaşaması için uygun odalar eklenerek büyütülüyor. Pencereleri küçük ama hava ısındıkça açılan duvarlarla yaz geldiğinde bazı duvarlar panjur gibi kaldırılıyor; rüzgâr evi doğal olarak serinletiyor. Rehberimiz Kore felsefesinin doğayla ilişkisini şöyle anlattı. “Çinliler doğaya hükmeder, devasa kaleler, evler yapar. Japonlar doğayı vazolarla eve sokar. Biz duvarları kaldırır doğayı evimize davet ederiz.”  Köydeki evlerde hayat devam ediyor. Sokaklarda belli saatlerden sonra gezmek yasak ve gezerken gürültü yapmayın diye uyaran tabelalar var.

Jeonju (Cancu)

Ülkenin en güneyine uzanan rotamızda Seul’den sonraki ilk durağımız, 192 kilometre uzaklıktaki Jeonju. Burada 1410’da inşa edilmiş etkileyici Gyeonggijeon Tapınağı’ni ziyaret edin. Jeonju Geleneksel Hanok Köyü’nü de gezin hatta bu köye tepeden bakan bir otelde konaklayın. Şehir yine yemyeşil, doğanın güzelliğinin her adımda hissedeceksiniz. Kore’nin inanç dünyası karışık. Budistler de var Hıristiyanlar da… 1908’de yapımına yapıma başlanıp 6 yılda bitirilen devasa Jeondong Katedrali kentin simge yapılarından biri.

Jeonju Nambu Bazaar

Burada konaklayacaksanız gece sokaklarda gezin. Dükkânlar rengarenk, turistik bir kent olduğu için birçok hediyelik eşya göreceksiniz. El yapımı kağıtlar, geleneksel işlemeli çantalar, ülkenin karakterini yansıtan pek çok seçenek mevcut. Akşamın yorgunluğunu geleneksel bir çay evinde atabilirsiniz. Ya da kahve özlemi çekiyorsanız IA (Ice Americano) dedikleri ve neredeyse milli içecekleri haline gelmiş olan soğuk Americano içebilirsiniz.

Boseong

Rotamızı takip ederek güneye doğru inmeye devam ediyoruz. Güney Kore eyaletler gibi yönetim bölgelerine ayrılmış. Sıradaki durağımız Jeollanam-Do isimli bölgenin önemli bir kasabası Boseong. Jeonju’dan 2 saatlik uzaklıkta. Burası Kore’nin popüler çay plantasyonlarından. Daehan Dawon Çay Plantasyonu’nu gezip buradaki müzeyi de ziyaret edin. Çay töreni izleyin ya da katılın. Çay dükkânında kendinizi kaybedin. Çaylı sabundan kreme, çay fincanından çaylı erişteye ne ararsanız ve hatta aramazsanız var.

Yeosu

1 saatlik bir yolculuktan sonra vardığımız Yoesu Büyük Okyanus kıyısında, yazlıkçılıkla balıkçılık arasında kalmış, öte yandan fabrikalar da kurmuş hayli renkli bir şehir. Sahiline bayıldım. Şarkılar söylenen dev bir sahne, rengarenk yiyecek dükkânları, ışıl ışıl bir sahil bandı, ucunda da nostaljik bir deniz feneri. Rehberimizin öğrettiği Yeosu Bambada (Yeosu Night Sea) şarkısını söyleye söyleye gezdik. Herkesin dilinde bu şarkı var zaten çünkü kent bu şarkıyla ülke çapında ünlenmiş. Ve bu şarkı sayesinde popüler bir tatil destinasyonu olmuş. Eğer yükseklik korkunuz yoksa Maritime Teleferik’e binin. Gördüğüm en uzun ve en yüksek teleferiklerden biri. Liman ve denizin üzerinden nefes kesen bir manzara eşliğinde sizi yarımada gibi bir tepeye bırakıyor. Tepeden aşağıya denize doğru çok güzel yürüyüş alanları var.

Suncheon

Yeosu’dan sonra doğal güzellikleriyle ünlü Suncheon’a geçtik. Nehrin denizle birleştiği sulak alanlarda görülen sazlık yapısı kuşlar için harika bir göç dinlenme noktası ve üreme alanı. Geniş bir doğal park burası, içinde bir liman var ve ekolojik teknelerle nehirde 1 saatlik tur yapabilirsiniz. Tur sırasında hem Kore’nin kuşlarını ve doğal güzelliklerini görüyor hem de huzurla doluyorsunuz. Eğer tekne turu yetmezse bir de SkyCube adı verilen turu deneyin. Dünyada benzeri olmayan bir deneyim daha ortaya çıkarmış Koreliler. Sulak alan doğal parkını havadan geçen bir ray döşenmiş. 6 kişilik vagonlara binip tur atıyor, bölgeyi panoramik olarak izliyorsunuz.

Suncheon’da sulak alanın dışında dev bir botanik bahçesi var. İçinde saatlerce yürüyüp yine de bitiremiyorsunuz. İlkbaharda rengârenk çiçeklerle bezenen parkın içinde ülkelere ayrılmış pavyonlar var. Her ülkenin kültürel simgeleri ve bitkileri belli mimari kompozisyonlarla sergileniyor. Türkiye bölümünde güller henüz açmamıştı

Naganeupseong Halk Köyü

Suncheon’un doğal güzelliklerine 1 günden fazla ayırın. Çünkü aynı zamanda tarihi ve geleneksel köylerini de gezmelisiniz. İçinde normal günlük yaşamın devam etmesi için hükümetin özellikle desteklediği Naganeupseong Köyü’nde diğerlerinden farklı olarak surları da göreceksiniz. Japonlara karşı verdikleri uzun mücadeleyi simgeleyen heykellerin arasından girilen köyde kimi evler sanat atölyesine dönüştürülmüş. Surların üzerine çıkıp çepeçevre köyü gezebilirsiniz. Köy sınırında kocaman bir bambu ormanı var. Hem silah üretebildikleri hem de düşman gece sessizliğinde köye girmeye çalışırsa çıkaracağı sesle herkesi uyandıracağı için bütün köylerin sınırlarına bambu ormanı dikilirmiş.

Daegwangsa Tapınağı

Kore’de turizm adına öyle farklı ve çeşitli etkinlik var ki gezerken hep biz de farklı neler yapabiliriz diye düşündüm…Budist tapınağında konaklayıp Kore kültürünü daha yakından tanımayı isteyenler için hizmet veren tapınaklar var. Bunlardan en büyüğü ve en önemlisi Gyeonggi-do bölgesindeki Daegwangsa’da bir gün geçirdik. Etkileyici bir deneyimdi. Tapınak çalışanları için hazırlanan vegan menüden yemek yedik, rahiple sohbet ettik. Nefes ve davul meditasyonu yaptık. Doğduğu topraklarda nefes meditasyonu deneyimlemek çok farklıydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir